28.05.2019

Annem "Hoşçakal" Dedi

Bir yıldır bu sitedeki harika hikâyeleri okudum ve anlatmak istediğimi düşündüm. Harika bir anlatıcı olmadığım için şimdiden özür dilerim, ama anlatmaya çalışacağım.

Annem 39 yaşında vefat etti, henüz gençti. Her zaman bana ve diğer 2 kardeşime 40 yaşına girmek istemediğini söylerdi; şeker hastalığından muzdaripti. Ben 3 kardeşin en büyüğüydüm, 2 de kız kardeşim vardı ve annemize çok yakındık, birbirimizin içini dışını tanıyorduk. O günü asla unutmayacağım ve her zaman düşüneceğim, çünkü o gün yaşanan bazı şeyler için iki kez düşünmem gerekiyordu.

İşe başladığım gün, mağazamız için aynı şarkıları tekrar tekrar çalan otomatik bir istasyonumuzdaki müziği dinliyordum, aslında dinlemediğim şarkılardı, ama bir süre sonra tüm sözcükleri ezberliyordum çünkü sürekli aynı sözleri ve aynı melodiyi çalıyorlardı. Sabah 11.00'di ve sadece patronum ve ben sabah vardiyasında çalışıyorduk. Bir şarkı çaldığında genellikle yüksek sesle söylerdi, eğer o şarkıyı söylemezsek(iyi olduğunu düşündüğü faaliyette kendini kanıtlamak gibi bir zaafiyeti vardı) bizi bağırarak azarlardı.

Bugün, benim bildiğim bir şarkı çıktı, bu şarkı annemin en sevdiği şarkılarından biriydi. Birden düşünmeye başladım; çünkü orada çalışmaya başladığımdan beri 4 ay geçmişti ve hiç bildiğim bir şarkının çaldığını duymamıştım. Bu yüzden “bu şarkıyı kim açtı" diye bağırdım (merak edenler için şarkının adı Leather & Iace  - Stevie Nicks). Orada dururken sonunda nihayet patronun bilmediği bir şarkı olduğunu düşündüm, çünkü onun bağırmasını duymak istemiyordum. Tüm vücudumda tuhaf bir sıcaklık ve bulanık bir his dalgalandı. İyi bir histi ama daha önce hiç hissetmediğim bir histi. Orada bir süre durdum, aklımdan çıkardım ve işime devam ettim.

2 saat sonra öğleden sonra vardiyası gelmişti ve kendi işimizle meşguldük(kahrolası), her yerde insanlar (perakendede çalışıyorum) bir müşteriye yardımcı olurken meslektaşım beni dürttü ve "Sanırım bu çağrıyı cevaplamalısınız" dedi. Yüzümdeki kocaman bir gülümsemeyle ve görevimi ilgilenmek zorunda kaldığım müşteriden özür dileyerek hızlıca yaptım. Ortaklarımın sesini duyduğumda, yüzüm düştü - Üzgünüm bebeğim, annen vefat etmiş. Sabah 7-9 sularında.

Sabah saat 12: 00'ye kadar ileri sarın. Annemin naaşını hastanedeki morgda görebilecek en küçük kız kardeşimle birlikte gelmiştik, onu bekliyordum, nihayet odadan çıktı, konuşurken ağlıyordu. Sonunda eve gitmek zorunda olduğumuzu düşündük çünkü evi ertesi güne hazırlamak zorundaydık. Eve geldik ve  planlama yaptık, böylece evi erken saatlerde hazırlamaya başlayabiliriz ve herkesin gelmeye başlamasından önce annemin naaşını geri almak için hazır hale getirebiliriz.

Uyandığımda çok uyuşuk hissediyordum, küçük kız kardeşlerim uyanmış ve sabah saat 7 civarında hazırlanmaya başlamışlardı. Annemi rüyamda yatağımın yanında oturduğunu görmüştüm, bana bakıyordu ve elini kafamın üstünde gezdiriyordu, birdenbire hoş bir sesle "kalkıp kız kardeşlerine yardım etmen gerekiyor", rüyamda onu orada otururken gördüğüm için çok mutlu ve çok üzgündüm, hareket etmedim, sonra daha yüksek sesle ve daha sert bir sesle "KALK" dedi, beni uyandırdı, kendimi gülünç hissettirdi.

Rüyamda annemin elini koyduğu yer, nedense sıcak duruyordu. Herkes alt katta temizlik yapıyordu, sol tarafımdan uyanmıştım ve kafamdaki sıcaklık kafamın sağ tarafıydı. Daha önce hiç bir hayalet görmedim ya da başıma bir şey gelmedi, bu yüzden hayatımda bu üzücü zamana tekrar bakmaya devam ediyorum ... Annem elveda demeye mi çalışıyordu? Kimse böyle bir şey yaşadı mı? Cevap veren/vermeye çalışan herkese teşekkürler.

8.05.2019

Hayaletler Tarafından Rahatsız Edilmek

Hey, buraya bir şey göndermekte yeniyim. Birkaç yıldır hevesli bir okuyucu oldum. Hikayemi yazmaya karar verdim ve deneyimimle ilgili bazı tavsiyelere veya bilgilere ihtiyacım var.

Bu, 14 yaşlarında gençken başladı. Uyku felci geçirmeye başladım. Ama ilk başta sadece basit bir şey olduğunu düşündüm, vücudunu hareket ettiremiyor, konuşamıyor ve duyularımı normal kullanamıyordum bile. Ama bu hissi her aldığımda daima saf korkuyu hissediyordum. Size yakın biri ya da yakınınızda görülmemiş bir şey olduğunu ve hiçbir şey yapamayacağımı hissediyordum. Ancak bu süre zarfında, yalnızca yılda birkaç kez bunu yaşadım.

Yaşadıklarımdan en kötüsünü Ağustos veya Eylül 2016'da hissettim. O zaman bu durumu üç gün boyunca hissettim ve, çok garipti.

Rüyamda kendi odamdaydım, tıpkı uyuduğum gibiydi ve orada hiç kimsenin odamda olmadığını gördüm. Birisi sırtıma, kalçama dokunuyor; boynuma ve mideme flört ediyormuş gibi temas ediyordu. Rüyadan kendimi uyandırmak için gözlerimi açamadım. O şey ya da (belki) ruh, sırtımı kucaklamaya başladı ve elini vücudumda dolaştırdı. Çok korkmuştum ve o rüyada uyanmaya çalıştım, neyse ki birkaç denemeden sonra uyanmayı başardım. İşin garibi, saçlarımın hepsi ayağa kalkmıştı ve o şeyin vücudumda dokunduğu bölgeler üç saatten fazla bir süredir elektrikleniyordu. Normalde uyku felci geçirdiğimde hissettiklerimden sonra hiçbir şey hissetmiyordum. Ancak, saatlerce dokunulan alandaki elektriksel his devam etti ve beni uyuyamaz hale getirdi. Uyumak için çok korkuyordum.

Sonraki iki gün boyunca da aynı şeyler oldu ve o şeyin ya da ruhun bana dokunma şekli neredeyse sahiplenici bir erkek arkadaş gibi oldu. Bana çok sıkı sarıldı ve ilk defad daha uzun süre bana dokundu. Ve cesur olmaya karar verdim ve ona "kim olduğunu" sordum. Ve bana o kadar sıkı sarıldığından göğsünü hissedebildiğim için sorumun onu kıkırdattığını anladım, çünkü göğsünde küçük bir gülüşün titreşimini hissettim.

Sadece o ay tuhaf deneyimler yaşadım, aylar veya neredeyse yıllar boyunca uyku felci olmadı ama o garip rüyaya benzeyen tuhaf bir rüya gördüm.

Rüyamda kendimi odamda başkası olmadan yalnız bir şekilde gördüm. Hareket edemedim ve gözlerimi açamadım, buraya kadar herşey normaldi ama bacaklarımın kalktığını hissettim. Sadece bu değil, görünmeyen bir şeyin beni duvardan sürüklediğini hissettim. Umutsuz hissettim, çünkü o rüyada, enerjim çekildiği gibi kendi kendime savaşamadım ve rüyadan uyanmaya çalışamadım. 2016'nın Aralık ayına kadar çok şey oldu.

Ondan sonra o şey, iz bırakmadan kayboldu. 2017 ve 2018'de de bazen uyku felci geçirdim ama uyandığımda, elektriklenme ya da karıncalanma hissi duymadım.

Ama geçen hafta ya da iki hafta önce. Tuhaf bir rüya gördüm, şirket alanımdaydım ve ofisime geri dönmek istiyordum. İki beyaz figür görünce hemen durdum. İnsan gibi bir vücuda sahip olan bir sis gibiydiler ve suratları yoktu. Bana doğru yürüdüler, nedenini bilmiyordum ama kaçmam gerektiğini biliyordum fakat çok yavaştım. Beni hemen sardılar, bana sarıldılar, tekrar vücuduma dokundular ve onlarla savaşmaya çalıştığım ama başaramadığım yerde uyku felci geçirdim. Ve bir şekilde biliyordum ki, onlar uyku felci ve yıllarca tuhaf deneyimler hissetmemin nedeniydi.

Bu varlıkların ne olduğunu bilen var mı? Veya herhangi biriniz aynı deneyime sahip mi?

Çok yazdığım için üzgünüm çünkü bu konuda bilgiye ihtiyacım var. Ve size bakir olduğumu söylemek istiyorum, bu yüzden bazı durumlarda bu tür durumların etkisi var.

7.05.2019

Banyodaki Yaşlı Leydi

19 yaşındayken ve bir kolej öğrencisiyken, barda içki içmeye ya da çılgın ev partilerine giderdim. Gece 12:30'da bir sınıf arkadaşlarımla içki içip eğlenmiştim, sonra eve gitmeye karar verdim ama ben, aptal ve pervasız biri olarak, evimin anahtarlarını unutmuştum; O zamanlar hala ailemle yaşıyordum, o yüzden evden dışarı çıktım. Genellikle sinirli olan babamın balistik füze gibi patlayacağını bildiğim için onları uyandırmak istemedim.

Sonunda hâlâ uyanık olan arkadaşım Andrew'u aradım ve o gece evinde kalmama izin verdi. Ayrıca ailesiyle birlikte yaşayan bir öğrenciydi, evi büyüktü ve altı yatak odası vardı. Görünüşe göre evinin yaşlı ve kızıl saçlı bir bayan tarafından perili olduğunu söyledi, ama kaale almadım.

Gece saat 01.06 civarında evine geldim ve o zamana kadar sarhoş değildim ve ayılmaya başlamıştım, yorgundum ama yine de çevreme dikkat ettim ve dengemi korudum. O ve küçük kardeşi Mark mutfağa girdi ve biraz çay yaptı.

Mutfağa giriş kapısındaydım ve sol taraftaki mutfağın içinde başka bir kapı vardı, bu kapı yıkama odasıydı ve çoğu zaman açıktı. Mutfak girişinde Mark ile Power Rangers ve Super Sentai hakkında konuşmaya başladık. Kısa bir süre konuştuğumuzda, tuvaletin karanlığında duran birini gördüm. O odada ışık yoktu ama mutfak ışığı orayı yeterince aydınlatıyordu, böylece neyin, kimin içinde olduğunu görebiliyordunuz.

Mark benimle konuştuğunda biri gözüktü. Oraya baktım fakat birşey göremedim. Sonra tekrar baktım ve figürü fark ettim. Pembe, hafif mor bir bluz ve önlük giyen, kısa, kıvırcık, beyaz saçlı yaşlı bir kadındı. Orada durdu, duvara dönük ve çamaşır makinesinin arkasındaki tıpkı "The Blair Witch Project" filmindeki gibi bana döndü. Hayal gücüm olmadığından emin olmak için tekrar baktım ve bu sefer onun varlığını hissettim.

Mark benimle konuşmaya devam ederken, bu yaşlı bayan sessizce orada durdu, bir kez dahi hareket etmedi, kadını hiç tanımadım ve onu gördüğümde çok şaşırdım. Onun, büyükannesi olduğunu sanıyordum ve bunun çok kaba olduğunu düşündüm, eğer öyleyse bu çok kabaydı, çünkü benimle konuşuyorlardı ve onu tanıtmıyorlardı.

Bir buçuk dakika olmuş olmalıydı, hala orada duruyordu ve yüzü görünmüyordu.

Onun gerçek olduğunu kabul edip "Hey millet, neden beni bu güzel bayanla tanıştırmadınız?" Diyecektim. Ve sonunda bunu yapmaya karar verdim, ama ağzımı açmak üzereyken göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kayboldu. Onun varlığının hissi anında gitti.

Şaşkın ve suskun kaldım. Tuvalette bir kadın olduğuna yemin edebilirim. "Yüce İsa, orada gerçek bir kadın vardı ... onu gördüm ..." dedim ve Mark konuşmayı bıraktı, kafasını tuvalete çevirdi ve sonra bana geri döndü ve "Buranın perili olduğunu biliyorsun, değil mi ?"

Onlara, hayaletlere, perilere ilk defa tam olarak inanıyordum ve ilk kez kendi gözlerimle bir hayalet görmüştüm.

Ç.N: Hayalet daha aktif olabilirdi, aşırı pasif gözüküyor ama sonuçta bir "real story".

Sihirli Kulaklıklar

Anlatacağım şey Kasım 2018'de başıma geldi. Ben bir lise öğrencisiyim ve gün bittikten sonra eve gidiyordum, öğle yemeği yiyordum ve hızlı bir şekilde okulda çalışmak için arkadaşlarımla kütüphaneye gidiyordum. Ben bir müzik hayranıyım, müzik gerçekten dünyadaki en sevdiğim şeylerden biri. Tabii ki, kablosuz olan AirPod'larımı her zaman (özellikle herhangi bir gürültüyü önlemek için kütüphaneye) taşıyordum.

Kütüphaneye gitmeden önceki gece, AirPod'larla yattım ve onlarla uyuduğumu hissettim, her zaman bunu yapıyordum, aksi halde uyuyamıyordum, ama açıkçası sabahları her uyandığımda AirPod'lar kayboluyor, yani her gün Annemin yatağımı yapmasını ve bunu yaptıktan sonra onları bulmasını bekliyorum, ama o gün yapmadı. Yatağı temizlemek için çarşafları bile değiştirdiğini ve hiçbir iz bırakmadığını bile söyledi, kütüphaneye gittiğimden beri o gün gerçekten onlara ihtiyacım vardı, etrafa bakmaya başladık ve onlardan hiç bir iz yoktu, gerçi bunlar oldukça normaldi. Gerçekten küçüklerdi ve birbirinden ayrıydı.

Ben de mutfağa gittim, öğle yemeğimi yedim ve işim bittiğinde ve evden çıkmak üzereyken, onları bulursam sadece bir kez daha denemek için odaya bir göz attım ve onları gördüm, çok güzel bir şekilde duruyorlardı. İkisi de çok hassas ve mükemmel bir şekilde (neredeyse bir reklam için hazırlanmış gibi görünüyordu). Annemi aradım ve onları bulduğumu, odada olduklarını ve; “Victoria, hadi ama çok kötü bir şaka” olduğunu söyledim. Çünkü durumun kendisi oldukça çılgıncaydı. Sadece orada değillerdi ve ikisini de bulmak aşırı derecede bir mucizeydi, annem çarşafları çıkardıktan ve değiştirdikten sonra onları görmemişti... 

Kulaklıklar benim için bir zorunluluktur ve kütüphaneye gitmeden önce onlara gerçekten ihtiyacım vardı ...

Bana kimin / neyin yardım ettiğini gerçekten bilmiyorum ama bu olayı çok seviyorum.

Ç.N: Diğer hayalet hikâyelerine göre çok sakin ve hayaleti çok masum, güzel hoşuma gitti(Hep hayaletler kötü, psikopat ve katil olacak diye bir kaide yok, ama buradaki de  çooook şekeeeeeer).

5.05.2019

Oğlum "Momo Challenge" Yaptı

Telefona baktım. Mesajın geri gelmesini bekledim. Belki de yaklaşık on, on beş dakika oldu.
İğrenç bir yüz ekranda belirdi, ve altta nesajı göründü.
“Senden istediğim son görevi yapmadın. Şimdi, sonuçlarına katlanacaksın”
Son görev, aslında yapılmıştı, ama benim tarafımdan değil. Tuttuğum telefon benim değildi. Oğlumundu. Bazı cevaplar istedim, olanları anlamama yardımcı olacak bir şey. Gerçeği bilmem gerekiyordu.
Oğlumun kendini neden öldürdüğünü bilmek istiyordum.

Genç olduğunu ve sırlarının ona ağır geldiğini düşünüyorum. Anlık çocukluğumu hatırladım; ailemden, utandığım şeyleri söylememek için saklanmaya çalışırdım. Ama, bileğimi kesmek için tuvalete girmeyi hiç düşünmezdim.

Sadece intihar olsa bu kadar üzülmezdim, ama sonra duvarlarda ifadeler, semboller görmüştüm. Bütün bu saçma yazılar; rujla kanla, aynaya ve duş kapağına yazılmıştı. “Her şeyi tat” ve “Çemberi bük” gibi yazılar.
"Momo Challenge" dedikleri şeydi. Görünüşe göre hasta, bükülmüş bu suret sadece eğlenceliydi; ama insanları, çoğunlukla çocukları korkutuyordu. Bunu öğrendim ve oğlumun ölümünden sonra okuduğum her şey beni daha çok daha fazla sinirlendirdi. Bu garip kadının suratı bir şeytan değildi, cehennem çukurlarından bir yaratıktı. Japonya'daki tuhaf bir kuş yaratığına ait olan bir balmumu heykeliydi. Bir profil gibi kullandılar, iyi bir eğlence vaadi ile çocukları içeri sokuyorlar. Sonra giderek zorlayıcı ve korkutucu görevler veriyorlar. Tek başına korkunç bir film izlemek ilk göreviydi. Fakat oyuncu kimseye bu konuşmaları anlatmayacaktı, yoksa kişisel bilgileri dışarı çıkacaktı. Veya “Momo”nun geleceği ve devam etmemeleri durumunda kendilerinü yakalayacağı korkusu.
Oğlumun buna aldanmasını beklemiyordum. Ama sohbeti okudum. "Momo" oğlumun sırlarını insanlara anlatmaya istekliydi. Oğlumun neden korktuğunu şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Bu "Momo" denen şey birkaç tıklamayla oyuncu hakkında çoğu şeyi biliyordu. Kısacası bir Hacker'dı.

WhatsApp'ın ne olduğunu bile bilmiyordum, ama oğlum Facebook dışındaki arkadaşlarına mesaj göndermek için bu uygulamayı kullanıyormuş. Arkadaşlarından biri ona bir numaradan bahsetmiş, ama bunu denemek için çok korkuyormuş. Yani oğluma denettirmiş. Arkadaşı gerçekten neler olduğunu bilmiyormuş ve neler olduğunu öğrenmek için meraja kapılmış. Bilseymiş asla yollamazmış.

Polis hiçbir şey yapamadı. Numaranın ,muhtemelen tek kullanımlık bir hat olduğunu söylediler, ancak normalde aradıkları "Momo Challenge" ile normal olarak ilişkilendirilmemesi garipti. Grubun Güney Amerika'da bir şeyler yaptığını biliyorlardı ve bu işi yapabilecekler yerel görevli yoktu. Telefonu kanıt olarak aldılar, ancak onunla bir yere varamadılar, iade ettiler ve bana başsağlığı dilediler.

Onlarla iletişim kurmaya değmeyeceğini söylediler. Son emirlerini vermişlerdi, muhtemelen beni görmezden gelirlerdi.

Umrumda değildi. Bu telefon, oğlumun odasında, haftalarca küçük bir Ziploc torbasında durdu. Karım dokunmamı istemedi; o telefon ile hiçbir şey yapmamı istemedi. Sadece oğlumuzun hatırasının olduğu gibi kalmasını istedi.
Ama nedenini bilmek istedim. İnsanların neden bu kadar korkunç bir şey yaptığını bilmek istedim.

Ben de mesaj attım. “Son görevi yapamadım. Denemek için çok korktum".
Sonra bir mesaj aldım. Ardından başka bir mesaj geldi. “Bir şansın daha var, eğer bu şansı geri tepersen herkes sırlarını bilecek. Bu adrese yalnız git. Eğlenceli olacak."
Gözlerim genişlemişti. Adres, yaşadığım yerden uzakta değildi, belki birkaç mil kadardı. Aracımla hızlıca gidersem kısa sürede orada olurdum.

Grup başka bir ülkedeyse, rahatsız olmazlardı. Ama buradalardı. Belki cevap alırdım.

Karımın odamızda uyumasını bekledim, o uyuduktan sonra paltomu ve tabancamı aldım. Komik, oğluma o şeyle nasıl başa çıkacağını göstermeme rağmen, kendisine zarar verebileceğini hiç düşünmemiştim, hatta dolabımda kilitliydi. Asla birşey yapamazdı. Fakat başka bir yol bulmuştu.

Verilen adrese gittim. Mahallenin görüntüsü harikaydı ama karanlıkta güvenli olmayadığından emin olduğum bir yere girecektim. Evin kendisi bir bungalovdu, dışarısı kirli gri renkti, yanında hiçbir araç yoktu. Müstakil bir garajı bile yoktu. Bütün ışıklar sönüktü.

Caddenin karşısına park ettim. Çıktım ve ön kapıya gittim. Üzerine bir not vardı:

İçeri gir… cesaretin varsa.

Kapının kilidi kendiliğinden açıldı. Açma zahmetine girmedim.

Merdivenden yukarı çıktım, küçük bir salona girip yan taraftaki bir mutfağa uzanan küçük bir koridora girdim. Karanlıkta bile, mutfağın eski, lapa lapa sarı duvar kağıdını ve üzerinde sandalyeleri olan küçük bir masayı görebiliyordum.
Ev terkedilmiş gibi değildi; sadece, boştu. Oturma odasında dikkatimi çeken bir şey görmedim, bu yüzden mutfağa girdim.
Işık düğmesine bastım. Fakat ışığın yanması yerine başka bir şey oldu. Bir kapı çamaşır odasına, bir başka kapı arka verandaya ve bir güvenlik mandalına sahip üçüncü bir kapı merdivenin altına, tahminimce bodruma açıldı. Oda küçüktü, ancak pek rahatsız edici değildi.

Arka duvarda, buzdolabında bir not vardı.

İçine bak.

Onu açtım. İçinde not olan bir tabaktan başka bir şey yoktu.

Sürpriz!

Arkamda ayak sesleri duydum. Durum şu ki, her kim saldırıyorsa, henüz güçsüz bir lise çocuğu bekliyordu, yetişkin biri değil, küçükken amerikan futbolu oynayan biri olmadığından adım gibi emindim. Arkamı döndüm ve eğildim, üst kattan ve ön salondan gelen karanlık şekli kollarımla kavradım. Onu yere serdim ve kavga etmeyi bırakıncaya kadar tekrar tekrar yumrukladım.

Onu öldürdüğümü düşünmüyordum.

Onu mutfağa sürükledim, sandalyelerden birini çıkardım ve üstüne oturttum. Işığında, bir kapüşonlu ve bir kayak maskesi de dahil olmak üzere tamamen siyah giydiğini görebiliyordum. Ayrıca elinde bir bıçak vardı.

Bir ip bulmayı umarak çekmeceleri karıştırdım. Bıçağı elinden almayı da ihmal etmedim. Onu öldürmeyi düşündüm, fakat yapmadım. Bir çöp kutusunda kullanılmayan birkaç fermuar vardı. Bileklerini bağladım ve ayaklarını sandalyeye iyice bağladım.

Onun maskesini de çıkardım. Gençti, belki de kolejli bir öğrenciydi.

Oturdum ve kendine gelmesini bekledim. Silahımı onun üzerine doğrulttum. Çok uzun sürmedi ve beni gördüğünde, gözbebekleri genişler gibi oldu ve bağlı el ve ayaklarını kurtarmaya çalıştı.

“Sen kimsin?” Silahımı ona doğru doğrulttum.

“Burada neler oluyor?” Ben de üzülmesini bekledim ve durumu göz önüne alındığında biraz korktum. Ama korktuğu kadar çok görünüyordu. Gözleri uyku eksikliği ile çevrildi. “Bırak gideyim dostum! Gitmeme izin ver!"

“Bir cevap istiyorum. Kimsin?"

Mücadeleye devam ettiğinde, dizine sert bir tekme indirdim. Şaşırmıştı. Ona üçüncü kez aynı soruyu sordum.

“Sadece oyun oynuyorum dostum. Yapmam söylenen şey buydu”. Ağlamaya başladı.

"Ne dedin?"

“Bu challenge olayını oynamaya başladım, 'Momo Challenge'. Baktım, hepsinin saçma olduğunu sanıyordum. Onlara sahte bilgi verdim, o yüzden gerçek kimliğimi öğrenemediler. Fakat bir süre sonra beni deşifre ettiler”.

Silahı tutan elimi gevşettim, ama birazcık. “Kim çözdü?”

“İntihar etmemi istedi, yapmasaydım gerçek kimliğimi yaymakla kalmaz, şimdiye kadar yaptığım her şeyi söylerdi. Yapmadım, yapmayacağımı söyledim. Ama sonra mesajlar, fotoğraflar… durdu. Sadece benim için geleceğini söylüyordu”.

Etrafı kokladı. “Ve geldi”.

Kilitli kapıya baktı. “Merdivenlerden aşağıya inmiştim, bodruma gitmek için. Oradaydı, benim için gelmişti. Ama kaçmayı başardım. Onu oraya kilitledim. Mesaj yazmaya devam etti. Benim için geleceğini söylemeye devam ediyordu, oyuna katılmazsam beni yakalayacağını söylüyordu”.

Bana baktı. “Mesaj almaya başladım. Bilgi aldım. Bana söylendiği gibi kendi kendine izin vermesini söyledi. E-Posta göndermeyeceğini umuyordum. Yanılmışım. Ve bir süre sonra bana planın işe yaramadığını, onu beslemem gerektiğini söyledi, yoksa beni, öldürecekti”.

Dayanamadı ve tekrar ağladı. “Özür dilerim dostum. Çok üzgünüm. Bilmiyordum. Haftalardır uyumamıştım. Artık ne olduğunu bile bilmiyordum”.

Ona baktım. O sandalyede oturarak düpedüz acıklı görünüyordu. Haykırarak ağlıyordu.

Bıçağa baktım.

Oğlumu benden aldı. Ve beni öldürmeyi planladı.

Hasta, acıklı kıçına hiç sempati duymadım.

Silahı yüzüne geçirdim. Çığlık attı.

"Lütfen! Üzgün ​​olduğumu söyledim!"

Sandalyesini tuttum. Onu bodrum kapısına .

“Sen lanet olası aşağılık bir herifsin. Oğlumu öldürdün. OĞLUMU! Ve bana bazı şeylee hakkında yalan söylüyorsun… seni öldürmekten korkan şey senin için üzülmeme neden olur?!? ”

Beni kapının kilidini açarken gördü. Gözleri tekrar genişledi.

"YOK HAYIR! YOK HAYIR! DUR! LÜTFEN! YAPMA! HER ŞEYİ YAPARIM!"

Kapıyı açtım. Merdivenleri gördüm, karanlığa iniyordu.

Mükemmel. Geri yaslandım ve sandalyesini tekmeledim.

Sandalye merdivenlerden düştüğünde çığlık attı. Dibe indi. Orada uzandığını, yayıldığını, hıçkırarak bağırdığını gördüm.

"BACAĞIM! BACAĞIM! AMAN TANRIM! OH TANRIM HAYIR! YARDIM ET!"

Kapıyı kapatmaya gittim.

Karanlığın içinden, mutfak ışığının yansıttığı yere doğru uzanan uzun, ince kolları gördüğüm.

Saç. Uzun, siyah, cılız.

Şişkin gözler.

Tavuk ayaklı değildi, kirli, gri bir tişört ile ince, soluk bir çerçevede olan vücudu vardı.

Ve onun çirkin gülüşü.

Momo'ya benzemiyordu. Tam olarak değildi. Fakat kesinlikle insan değildi.

Sandalyeyi yavaşça karanlığa sürüklüyordu.

Çığlıklarının az önceki kadar sesli olacağını düşünmüyordum, ama yanılmışım.

Kapıyı kapattım. Kapı mandalını tekrar yerine çarptım.

Bekledim, ne yapacağımı bilemiyordum. Bir süre sonra çığlıklar aniden sona ermişti.

Bir dakika sonra, kapının diğer tarafından, zayıf bir kadın sesi duydum.

“Benimle oynamaya hazır mısın?”

Eve, mümkün olduğundan daha hızlı sürdüm.

O zamandan beri haftalar oldu. Polisten haber alamadım. Kayıp bir insan hakkında kimseden haber alamadım. Sadece sessizce hayatlarımızdan uzağa gitmişti.

Artık dışarıda hasta insanlar olduğunu biliyorum.

Dışarıda, çocuklara işkence yapmak ve korkutmaktan mutluluk duyan hasta insanlar olduğunu biliyorum. Umarım çocuklarınızı koruyabilirsiniz ve asla böyle bir duruma maruz kalmazlar. Ayrıca, bir gün o bodrum katında gördüğüm şeyin o hasta insanlara tam olarak hak ettiklerini vereceğini umuyorum.

Ama kullandığı tuhaf, ikincil numarayı vermeyeceğim. Yanlış insanları cezalandırmanın bir tür iyilik olmadığını biliyorum. Güvenli değil.

Biliyorum çünkü geçen gün bir mesaj aldım. Telefonumda sildim, fakat hala aklımdaydı.

"Şuan dışardayım. Oynamaya hazır olduğunda bana haber ver”.


Ç.N: Okurken pek ciddiye alamadım (ShowTV'deki "Momo" haberini anımsadı kendileri, yoksa hikâye mükemmel) fakat vermesi gereken hissiyatı veriyor, çok hoşuma gitti.

Sevgili Anneciğim


Julie bilincini tekrar kazanmaya başladığında, bazı şeylerin doğru olmadığını anlamıştı. Masaya bağlandığını fark ettiğinde paniklemeye başladı.

Siluetler onun etrafında sessizce hareket ederken yüzünü aydınlatan ve kör eden büyük bir ışık çaktı. Siluetler fısıldamaya başladı.

“O mükemmel, baba, teşekkür ederim.”

Julie çığlık atmaya çalıştı ama ağzındaki tıkaç sesini kesti. Julie küçük bir kızın kıkırdadığını duyduğunda bir şey saçlarını fırçalamaya başlamıştı. Daha sonra önündeki köşede başka bir kıkırdama duydu.

İki saat önce Julie, Craigslist'te bir dadı arıyordu. Ve hatırladığı son şey zili çalan kapıyı açmaktı.

Fısıltılar devam ederken, ışık söndü ve Julie'ye bakan bir adamın yüzü gözüktü. Gözleri karanlığa alıştığında dişsiz bir sırıtma ile tükenmiş bir yaşlı adam tarafından karşılandı. Ve onun arkasında iki oyuncak bebek oturuyordu.

Normal boyutta bebeklerdi ve güzel giyinmişlerdi.

“Seni küçük kızlarımla tanıştırmak istiyorum. Sağda Masha ve solda Dasha var ”dedi. “Yeni annenize merhaba diyin, kızlar.”

“Merhaba Julie,” iki bebek kıkırdadı. Konuşamadı, ancak sesin bebeklerden gelmesine rağmen hareket etmediklerini fark etti.

“Kızlarımın bir anneye ihtiyacı var,” dedi yaşlı adam bebeklerin arkasına geçerken saçlarını Julie'ye bakarken kaşıyordu.

İhtiyar adam beceriksizce masanın üzerine çıktı. Julie'nin kolundan kavradı ve tıkacı ağzından çıkardı.

“Lütfen çığlık atma, kızlar korkacak” dedi.

Julie birisinin onu duyabileceği bir şans varsa, sonuna kadar kullanmak zorunda olduğunu biliyordu. Julie ciğerlerindeki hava tükenene kadar çığlık atmaya başladı.

“Onu durdur baba”, kuklaların birinden gelmişti ses.

Julie hayatı için çığlık attığında, yaşlı adam onu yumruk yağmuruna tutmaya başladı.

“Çelimsiz ve yaşlı birine göre gerçekten güçlü” diye düşündü, darbeler vücuduna inerken.

Julie bilincini kaybetmeye başladığında durdu. Rengi olmaya başladığında, yaşlı adam odadan çıkıp onu karşısında oturan iki bebekle yalnız bıraktı.

Julie orada uzanırken, çılgın yaşlı adamın ve ürpertici oyuncak bebeklerinin pençelerinden nasıl kurtulabileceğini düşündü.

Çılgınca kendini kayışlardan kurtarmaya çalıştığında, aniden arkasında bir ses duydu. Julie’nin gözleri, oyuncak bebeklerin oturduğu sandalyeye döndü. Onlar gitmişti. Sonra, hemen arkasında küçük ayak sesleri duydu.

“Sen kötü bir annesin” diye kıkırdadı arkadan.

Julie korkudan şaşırdı. Bir an için, bebeklerden birinin porselen elinin yüzünü okşadığını hissetti. Bu duygu kısa sürede çenesinin hemen altına, boğazına giren soğuk, keskin ve çelik bir bıçak hissine dönüştü.

“Gece, gece oldu, anne. İyi uykular."

Ç.N: Bence sağlam bir hikâye. Daha ne denebilir ki?

Lord Combermere

                     
Sybell Corbet, 1891'de Combermere Manastırı kütüphanesinin bu fotoğrafını çekti. Solda sandalyede tespit edilebilen bir adam figürü var. 1800'lerin başlarında İngiliz süvari komutanı olan Lord Combermere'nin hayaleti olduğuna inanılıyor. Lord Combermere 1891'de at arabasıyla vuruldu ve öldürüldü. Sybell Corbet yukarıdaki fotoğrafı çektiğinde, Combermere'in cenaze töreni gerçekleşti!


4.05.2019

Beyazlar İçindeki Kadın w/photo #2

                                
Büyüdükçe, bir ruhun evlerini rahatsız ettiğini düşünüyorlardı. Yıllarca evlerinde yaşayan “beyaz kadın” hakkında konuştular. Kadın bazen intikamcı ve bazen de huzurluydu ve çoğu zaman aileyi seyredip durduğu görüldü. Onun varlığının kanıtını sağlayan bir resim vardı. Olağan bir fotoğrafın arka planında göründüğü zaman yanlışlıkla yakalandı.




Otobüse Oturdum

Otobüse oturdum, okula gidiyorum.

Müzik dinliyorum ve diğer öğrencilere hiç bakmıyorum.

Duraklardan birinde algımın açıldığını hissettim.

Küçük bir eve doğru baktım. Tommy’nin evi, sanırım.

Bir el camın perdelerinde kaydı ve otobüs sürücüsüne doğru sallandı.

“Tommy hasta” diye düşündüm, duruma çok fazla dikkat etmedim.

Günüm sona erdi.

Okuldan sonra yerel haber kanalını izledim ve duyduğum şeyler beni felç etti.

Tommy’nin bütün ailesi o gün bilinmeyen bir şüpheli tarafından öldürülmüştü.

Bu haberi duyduktan sonra odama geri döndüm ve bir süre sessiz kaldım, sonra da uyuyakaldım.

Ertesi gün aynı otobüse, aynı koltuğa oturdum.

Tommy’nin evine geldik ve Tommy’nin ailesinin kaderinin farkında olmayan otobüs şoförü evinin önünde durdu.

Neler olduğunu anlamak için ayağa kalkarken bir şey gözüme çarptı.

Solgun bir el, camın perdelerinin arasından kaydı ve otobüs sürücüsüne doğru sallandı.

Koltuğuma geri oturdum, çok korkuyordum.


Ç.N:Kısa ama ortalamanın birazcık (azıcık)[minnacık]{şuncacık} üstünde.

2.05.2019

Karanlığın İçindeki Çocuklar

Deep South'da fakir olarak büyümek, küçük kardeşim Ollie ile çok şey paylaşmak anlamına geliyordu. Çoğu zaman aramızda oyuncakları, giysilerı ve cilt durumlarını paylaşırdık. Altı yaşına kadar yatağı bile paylaşmıştık. İkimiz de bu durumdan mutlu değildik.
Bu durum değiştiğinde 10. doğum günümdü. O yıl bir tane hediye aldım ve o da kendi yatağımdı. Ollie hemen kıskanmıştı ve nedenini anlayabiliyordum. O yarı kırık ve yıpranmış yatağı kullanmak zorunda kalmıştı. Aldığım hediye çok güzeldi, yepyeni ve tertemizdi.

Ayrı uyumak harika bir duyguydu. Özgürlüktü. Artık mideme gelen ani ve anlaşılmaz vuruşlara katlanmak zorunda kalmayacaktım. Bir daha önceki gece Ollie'nin ayağını boynuma bastırmasıyla artık uyanmayacaktım.

En azından öyle düşünmüştüm.

Yeni yatağı aldıktan sonra, bazı şeyler vuku bulmaya başladı.

İlk başta, Ollie’nin gecenin ortasında uyanıp korktuğu için çığlık attığını düşündüm. Sonra, ses tekrar oradan yankılandı ve bu normal bir ağlama değildi.

Oda her zaman güneş battıktan sonra zifiriydi. Bir penceremiz uzun çam yaprağına karşı bastırılıyordu ve en büyük, en parlak ay bile ışığını geçiremiyordu.

Bu çığlık beni deli ediyordu. Her gece, muhtemelen aynı anda, bu keskin fırtına beni rüyalarımın en tatlı anından koparıyordu. Annem ya da babam da bağırmıyordu. Neye benzediğini biliyordum, inan bana! Beni en çok endişelendiren şey, nereden geldiğini asla söyleyememekti. 
Tamamen rastgele görünüyordu.

Bir gece dolaba yakın bir yerlerden gelirdi. Başka bir gün tavanın bir köşesinde baş gösterirdi.
Kendime ait bir yerim olmasını istediğim her umut, Ollie, sessizce benimle yatağa girip çılgınca titrerdi. Bana kenetlenirdi ve neredeyse Şükran Günü'ne kadar gitmezdi. Çoğu zaman elini tutup ona her şeyin yoluna gireceğini, sabaha kadar biteceğini söylerdim, ama hiçbir zaman emin olamadım...

Zaman geçtikçe çığlık değişmeye başladı. İlk başta sadece küçük derecelerdeydi, ama zaman geçtikçe bu çığlık şiddetlenmeye başladı. Sağır olmamak için kulaklarıma yastıklar ile bastırmak zorunda kaldım.

Annem ve babam bana ya da Ollie'ye asla inanmazlardı, çünkü temelde ... her neyse, odayı kontrol etmeyi reddetti. Anlaşılan o ki, o ses yeterince yüksek sesle dahi çıksa, duvarlardan bile duyamamışlardı!

Bu lanet ses daha da kötüye gitti. Ben ve Ollie okulda gerçekten çok kötüydük ve hiç enerjimiz yoktu. Sınıfımın ortasında geceleri kendi odamda olduğundan daha rahat ve derin uyuyabiliyordum.
Neyse ki, yaklaşık bir yıl sonra evden taşındık. Korkunç gece gürültüsünden uzak durmak için, bir çocuğun sakar intihar kavramını bile, her türlü şeyi düşünmüştüm.

Yeni evde herhangi bir sorun yoktu. Çıkmaz sokaktaki güzel, beyaz, çerez bir evdi ve normalliği memnuniyetle karşıladım. Dahası, taşındığımızda beni ve Ollie'yi bekleyen bir ranza vardı. Daha fazla kırık yatak yoktu, daha fazla ikinci yatak yoktu, yine de paylaşmak zorunda kaldım.

Tek sorun, üst ranzanın kimin olacağına karar vermekti.

Ollie'ye üst ranzayı benim hak ettiğimi söyledim. Ne de olsa, geri dönüş yolunda yeni bir yatak almıştım ve o her gece yatağıma tırmanarak onu mahvetmişti.

"Ne?" "Asla böyle bir şey yapmadım" diye itiraz edercesine başını salladı.

Yatağımı paylaştığım andan itibaren sesin neden durduğunu her zaman merak etmiştim.
Şimdi cevabı aldım.


Ç.N: Sonunda her ne kadar çocuğun bildiğini anımsatmasa da çerezlik bir hikâye.

Gerçek Hikayeler w/photo #1


2005 yılında bir genç kız ilk dijital kamerasını edinmişti. Kamera ile etrafa bakıyor özelliklerini deniyor ve arkadaşı Tommy'nin fotoğraflarını çekiyordu. Yukarıdaki iki fotoğraf saniyeler içinde çekildi. Birincisi flaşla, ikincisi de normal çekildi. Fotoğrafçı ve arkadaşı, o zaman odadaki tek insanlardı, ama sağdaki fotoğrafta açıkça başka biri var. Bu ailenin evinde olağandışı şeyler oluyordu. Gürültüler, taşınan şeyler, bu tür şeyler. Belki de bütün aktivitelerin arkasındaki kişi oydu?
Ç.N: Sonu gene üzülsem mi gerilsem mi bilememli bir "real" story.


Oda Arkadaşı Sorunları

Bu olay aslında birkaç yıl önce Philadelphia'daki Sanat Üniversitesi'nde başıma geldi.

İkinci yılımda "Kara" adında bir kıza odamdan yer verdim. Bir caz vokalistiydi ama asıl ilgisi operaya idi. Juniper Hall adında bir yurdun altıncı katında küçük bir oda vardı. Duvarlar zayıftı ve dün geceki şarkı ve ses pratikleri beni geç saatlere kadar uykusuz bırakacaktı. Bir ay kadar süren gürültülerden sonra, onu dün gece uygulamalarını Merriam tiyatro binasındaki bir müzik stüdyosunda bir blok öteye taşımaya ikna ettim.

Bir akşam saat 8.00 civarında, Kara yaklaşmakta olan bir resital için geç saatlerde çalışacağını ve muhtemelen gece yarısına kadar evde olmayacağını söyledi. Harika, düşündüm, bu erken yatağa girebileceğim anlamına geliyor (tükenmiştim… oyunculuk stüdyosunda korkunç bir gün geçirdim ve akşam yemeğimi bitirdikten sonra bayılmaya hazırdım). İyi geceler dedi ve elinde kahve ve notalar ile ayrıldı.

Izgara peynir ve çorba yaptım, hepsini mideme yuvarladım ve hemen yatağa hazırlanmaya başladım. Duştan çıkınca göz kapaklarım o kadar ağırdı ki dişlerimi zor fırçalayabiliyordum. Pijamalarımı giydim ve iki katlı ranzamızın üst ranzasına süründüm. Başım yastığa çarptığı anda uykuya daldım.

Dairemizin düzenini tanımlamak için bir saniye ayırmalıyım. Daireye girerken, yatak odası hemen kapının solundaydı. Banyomuz yatak odasının içinde, ranzamızın hemen ilerisine yapıldı.

Her neyse, apartman kapısının kapanmasıyla uyandım. Gözlerimi açtım ve telefonumu hızlıca kontrol ettim: gece yarısı idi. Arkamı döndüm ve gözlerimi kapattım. Kara'nın odaya girdiğini ve ranzanın önünde durduğunu duydum. Gerçekten uyuyor olup olmadığımı kontrol ediyor, diye düşündüm. Altımdaki yatağa daldı, garipti, yatmadan önce hep dişlerini fırçalardı. Altımdaki yatak gıcırdıyordu ve sonra odaya sessizlik hakim oldu. Nefesini bile duyamadım.

Uykuya dalmıştım. Yine bir gürültü yüzünden uyandığımda derin bir uykudaydım.


Bir anahtar kilidi açıyordu. Kapı açıldı.


Ve Kara dairemize girdi, bir opera sesi çıkarıyordu.


Altımdaki yatak yine gıcırdamaya başlamıştı.

1.05.2019

Anlık Mesajlaşma

Her şey 14 Mart günü ailemin 20. evlilik yıldönümünde başladı.

Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa; güneşli, harika bir gündü. İlkbahar başlangıcından önce şaşırtıcı derecede sıcaktı. Güzel hava günün atmosferi için mükemmeldi. Yirmi yıldır evli olmak çok önemli bir durum, bu yüzden ailem en sevdiğimiz İtalyan restoranında bir masa rezervasyonu yaptırmıştıdı.

Elbette, bu çok özel bir durumdu, bu yüzden en iyi takım elbisemi giydim. Saat 5:33 idi ve telefonum çaldığında kravatımı düzelttim - bir mesaj aldım. Bu garip, bunun asla olmayacağını düşünmüştüm. Mesajı kontrol ettim: Annemdendi. Bir sürü sayı ve harflerle dolu bir kargaşaydı, ancak kelime haznem yoluyla “Lütfen bana yardım et”ifadesini okuyabildim: Bunun beni çok endişelendiğini söylemeden devam ettim, hemen cevap verdim, “İyi misin? “Hemen anında, başka bir metin okudum,“Oops”Sahip olduğum tüm rahatlık ile cevap yazdım ve kendimi hazırlamaya devam ettim.

Birkaç dakika sonra, bu sefer babamdan bir mesaj daha aldım. Metni kontrol ettim ve bir kez daha içinde “Lütfen bana yardım et” ibaresi ile çok sayıda harf ve rakam karışımı vardı. Bu olmasına rağmen ürkütücü, babam her zaman bir şakacıydı, bu yüzden başka bir mesaj gönderene kadar “Oops. Cep metni!”demedim. Her saniye daha da panikledim. Ama bu kuru bir panik değil;Saf, kusursuz panikti. Ablamdan aynı mesajı aldığımda tam yarım dakika geçti. Bu tesadüfi olamazdı. Birisi bunları yapıyordu.

Tam bir endişe hali içinde restorana koşmaya başladım. Bir polis memuru tarafından durdurulmadan önce yolun dörtte birini koşmuştum. “Ana yol kapandı” dedi, “Büyük bir araba kazası”. Ne olduğunu anlayabiliyordum. Enkazı görmek istedim, onları şaşırtan bu talebi akıllarında tarttılar, sonra da beni oraya götürdüler. Oraya vardığımızda, gözüme çarpan araçtan çıkan alevler değildi, gözüme çarpan arabanın kalıntıları değildi. Hayır, annemin, babamın ve kız kardeşimin cansız cesetleri oracıkta duruyordu. Ölümlerinin tahmini zamanını sordum - üçü de 5: 32'deki çarpışma yüzünden anında ölmüştü.