5.05.2019

Oğlum "Momo Challenge" Yaptı

Telefona baktım. Mesajın geri gelmesini bekledim. Belki de yaklaşık on, on beş dakika oldu.
İğrenç bir yüz ekranda belirdi, ve altta nesajı göründü.
“Senden istediğim son görevi yapmadın. Şimdi, sonuçlarına katlanacaksın”
Son görev, aslında yapılmıştı, ama benim tarafımdan değil. Tuttuğum telefon benim değildi. Oğlumundu. Bazı cevaplar istedim, olanları anlamama yardımcı olacak bir şey. Gerçeği bilmem gerekiyordu.
Oğlumun kendini neden öldürdüğünü bilmek istiyordum.

Genç olduğunu ve sırlarının ona ağır geldiğini düşünüyorum. Anlık çocukluğumu hatırladım; ailemden, utandığım şeyleri söylememek için saklanmaya çalışırdım. Ama, bileğimi kesmek için tuvalete girmeyi hiç düşünmezdim.

Sadece intihar olsa bu kadar üzülmezdim, ama sonra duvarlarda ifadeler, semboller görmüştüm. Bütün bu saçma yazılar; rujla kanla, aynaya ve duş kapağına yazılmıştı. “Her şeyi tat” ve “Çemberi bük” gibi yazılar.
"Momo Challenge" dedikleri şeydi. Görünüşe göre hasta, bükülmüş bu suret sadece eğlenceliydi; ama insanları, çoğunlukla çocukları korkutuyordu. Bunu öğrendim ve oğlumun ölümünden sonra okuduğum her şey beni daha çok daha fazla sinirlendirdi. Bu garip kadının suratı bir şeytan değildi, cehennem çukurlarından bir yaratıktı. Japonya'daki tuhaf bir kuş yaratığına ait olan bir balmumu heykeliydi. Bir profil gibi kullandılar, iyi bir eğlence vaadi ile çocukları içeri sokuyorlar. Sonra giderek zorlayıcı ve korkutucu görevler veriyorlar. Tek başına korkunç bir film izlemek ilk göreviydi. Fakat oyuncu kimseye bu konuşmaları anlatmayacaktı, yoksa kişisel bilgileri dışarı çıkacaktı. Veya “Momo”nun geleceği ve devam etmemeleri durumunda kendilerinü yakalayacağı korkusu.
Oğlumun buna aldanmasını beklemiyordum. Ama sohbeti okudum. "Momo" oğlumun sırlarını insanlara anlatmaya istekliydi. Oğlumun neden korktuğunu şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Bu "Momo" denen şey birkaç tıklamayla oyuncu hakkında çoğu şeyi biliyordu. Kısacası bir Hacker'dı.

WhatsApp'ın ne olduğunu bile bilmiyordum, ama oğlum Facebook dışındaki arkadaşlarına mesaj göndermek için bu uygulamayı kullanıyormuş. Arkadaşlarından biri ona bir numaradan bahsetmiş, ama bunu denemek için çok korkuyormuş. Yani oğluma denettirmiş. Arkadaşı gerçekten neler olduğunu bilmiyormuş ve neler olduğunu öğrenmek için meraja kapılmış. Bilseymiş asla yollamazmış.

Polis hiçbir şey yapamadı. Numaranın ,muhtemelen tek kullanımlık bir hat olduğunu söylediler, ancak normalde aradıkları "Momo Challenge" ile normal olarak ilişkilendirilmemesi garipti. Grubun Güney Amerika'da bir şeyler yaptığını biliyorlardı ve bu işi yapabilecekler yerel görevli yoktu. Telefonu kanıt olarak aldılar, ancak onunla bir yere varamadılar, iade ettiler ve bana başsağlığı dilediler.

Onlarla iletişim kurmaya değmeyeceğini söylediler. Son emirlerini vermişlerdi, muhtemelen beni görmezden gelirlerdi.

Umrumda değildi. Bu telefon, oğlumun odasında, haftalarca küçük bir Ziploc torbasında durdu. Karım dokunmamı istemedi; o telefon ile hiçbir şey yapmamı istemedi. Sadece oğlumuzun hatırasının olduğu gibi kalmasını istedi.
Ama nedenini bilmek istedim. İnsanların neden bu kadar korkunç bir şey yaptığını bilmek istedim.

Ben de mesaj attım. “Son görevi yapamadım. Denemek için çok korktum".
Sonra bir mesaj aldım. Ardından başka bir mesaj geldi. “Bir şansın daha var, eğer bu şansı geri tepersen herkes sırlarını bilecek. Bu adrese yalnız git. Eğlenceli olacak."
Gözlerim genişlemişti. Adres, yaşadığım yerden uzakta değildi, belki birkaç mil kadardı. Aracımla hızlıca gidersem kısa sürede orada olurdum.

Grup başka bir ülkedeyse, rahatsız olmazlardı. Ama buradalardı. Belki cevap alırdım.

Karımın odamızda uyumasını bekledim, o uyuduktan sonra paltomu ve tabancamı aldım. Komik, oğluma o şeyle nasıl başa çıkacağını göstermeme rağmen, kendisine zarar verebileceğini hiç düşünmemiştim, hatta dolabımda kilitliydi. Asla birşey yapamazdı. Fakat başka bir yol bulmuştu.

Verilen adrese gittim. Mahallenin görüntüsü harikaydı ama karanlıkta güvenli olmayadığından emin olduğum bir yere girecektim. Evin kendisi bir bungalovdu, dışarısı kirli gri renkti, yanında hiçbir araç yoktu. Müstakil bir garajı bile yoktu. Bütün ışıklar sönüktü.

Caddenin karşısına park ettim. Çıktım ve ön kapıya gittim. Üzerine bir not vardı:

İçeri gir… cesaretin varsa.

Kapının kilidi kendiliğinden açıldı. Açma zahmetine girmedim.

Merdivenden yukarı çıktım, küçük bir salona girip yan taraftaki bir mutfağa uzanan küçük bir koridora girdim. Karanlıkta bile, mutfağın eski, lapa lapa sarı duvar kağıdını ve üzerinde sandalyeleri olan küçük bir masayı görebiliyordum.
Ev terkedilmiş gibi değildi; sadece, boştu. Oturma odasında dikkatimi çeken bir şey görmedim, bu yüzden mutfağa girdim.
Işık düğmesine bastım. Fakat ışığın yanması yerine başka bir şey oldu. Bir kapı çamaşır odasına, bir başka kapı arka verandaya ve bir güvenlik mandalına sahip üçüncü bir kapı merdivenin altına, tahminimce bodruma açıldı. Oda küçüktü, ancak pek rahatsız edici değildi.

Arka duvarda, buzdolabında bir not vardı.

İçine bak.

Onu açtım. İçinde not olan bir tabaktan başka bir şey yoktu.

Sürpriz!

Arkamda ayak sesleri duydum. Durum şu ki, her kim saldırıyorsa, henüz güçsüz bir lise çocuğu bekliyordu, yetişkin biri değil, küçükken amerikan futbolu oynayan biri olmadığından adım gibi emindim. Arkamı döndüm ve eğildim, üst kattan ve ön salondan gelen karanlık şekli kollarımla kavradım. Onu yere serdim ve kavga etmeyi bırakıncaya kadar tekrar tekrar yumrukladım.

Onu öldürdüğümü düşünmüyordum.

Onu mutfağa sürükledim, sandalyelerden birini çıkardım ve üstüne oturttum. Işığında, bir kapüşonlu ve bir kayak maskesi de dahil olmak üzere tamamen siyah giydiğini görebiliyordum. Ayrıca elinde bir bıçak vardı.

Bir ip bulmayı umarak çekmeceleri karıştırdım. Bıçağı elinden almayı da ihmal etmedim. Onu öldürmeyi düşündüm, fakat yapmadım. Bir çöp kutusunda kullanılmayan birkaç fermuar vardı. Bileklerini bağladım ve ayaklarını sandalyeye iyice bağladım.

Onun maskesini de çıkardım. Gençti, belki de kolejli bir öğrenciydi.

Oturdum ve kendine gelmesini bekledim. Silahımı onun üzerine doğrulttum. Çok uzun sürmedi ve beni gördüğünde, gözbebekleri genişler gibi oldu ve bağlı el ve ayaklarını kurtarmaya çalıştı.

“Sen kimsin?” Silahımı ona doğru doğrulttum.

“Burada neler oluyor?” Ben de üzülmesini bekledim ve durumu göz önüne alındığında biraz korktum. Ama korktuğu kadar çok görünüyordu. Gözleri uyku eksikliği ile çevrildi. “Bırak gideyim dostum! Gitmeme izin ver!"

“Bir cevap istiyorum. Kimsin?"

Mücadeleye devam ettiğinde, dizine sert bir tekme indirdim. Şaşırmıştı. Ona üçüncü kez aynı soruyu sordum.

“Sadece oyun oynuyorum dostum. Yapmam söylenen şey buydu”. Ağlamaya başladı.

"Ne dedin?"

“Bu challenge olayını oynamaya başladım, 'Momo Challenge'. Baktım, hepsinin saçma olduğunu sanıyordum. Onlara sahte bilgi verdim, o yüzden gerçek kimliğimi öğrenemediler. Fakat bir süre sonra beni deşifre ettiler”.

Silahı tutan elimi gevşettim, ama birazcık. “Kim çözdü?”

“İntihar etmemi istedi, yapmasaydım gerçek kimliğimi yaymakla kalmaz, şimdiye kadar yaptığım her şeyi söylerdi. Yapmadım, yapmayacağımı söyledim. Ama sonra mesajlar, fotoğraflar… durdu. Sadece benim için geleceğini söylüyordu”.

Etrafı kokladı. “Ve geldi”.

Kilitli kapıya baktı. “Merdivenlerden aşağıya inmiştim, bodruma gitmek için. Oradaydı, benim için gelmişti. Ama kaçmayı başardım. Onu oraya kilitledim. Mesaj yazmaya devam etti. Benim için geleceğini söylemeye devam ediyordu, oyuna katılmazsam beni yakalayacağını söylüyordu”.

Bana baktı. “Mesaj almaya başladım. Bilgi aldım. Bana söylendiği gibi kendi kendine izin vermesini söyledi. E-Posta göndermeyeceğini umuyordum. Yanılmışım. Ve bir süre sonra bana planın işe yaramadığını, onu beslemem gerektiğini söyledi, yoksa beni, öldürecekti”.

Dayanamadı ve tekrar ağladı. “Özür dilerim dostum. Çok üzgünüm. Bilmiyordum. Haftalardır uyumamıştım. Artık ne olduğunu bile bilmiyordum”.

Ona baktım. O sandalyede oturarak düpedüz acıklı görünüyordu. Haykırarak ağlıyordu.

Bıçağa baktım.

Oğlumu benden aldı. Ve beni öldürmeyi planladı.

Hasta, acıklı kıçına hiç sempati duymadım.

Silahı yüzüne geçirdim. Çığlık attı.

"Lütfen! Üzgün ​​olduğumu söyledim!"

Sandalyesini tuttum. Onu bodrum kapısına .

“Sen lanet olası aşağılık bir herifsin. Oğlumu öldürdün. OĞLUMU! Ve bana bazı şeylee hakkında yalan söylüyorsun… seni öldürmekten korkan şey senin için üzülmeme neden olur?!? ”

Beni kapının kilidini açarken gördü. Gözleri tekrar genişledi.

"YOK HAYIR! YOK HAYIR! DUR! LÜTFEN! YAPMA! HER ŞEYİ YAPARIM!"

Kapıyı açtım. Merdivenleri gördüm, karanlığa iniyordu.

Mükemmel. Geri yaslandım ve sandalyesini tekmeledim.

Sandalye merdivenlerden düştüğünde çığlık attı. Dibe indi. Orada uzandığını, yayıldığını, hıçkırarak bağırdığını gördüm.

"BACAĞIM! BACAĞIM! AMAN TANRIM! OH TANRIM HAYIR! YARDIM ET!"

Kapıyı kapatmaya gittim.

Karanlığın içinden, mutfak ışığının yansıttığı yere doğru uzanan uzun, ince kolları gördüğüm.

Saç. Uzun, siyah, cılız.

Şişkin gözler.

Tavuk ayaklı değildi, kirli, gri bir tişört ile ince, soluk bir çerçevede olan vücudu vardı.

Ve onun çirkin gülüşü.

Momo'ya benzemiyordu. Tam olarak değildi. Fakat kesinlikle insan değildi.

Sandalyeyi yavaşça karanlığa sürüklüyordu.

Çığlıklarının az önceki kadar sesli olacağını düşünmüyordum, ama yanılmışım.

Kapıyı kapattım. Kapı mandalını tekrar yerine çarptım.

Bekledim, ne yapacağımı bilemiyordum. Bir süre sonra çığlıklar aniden sona ermişti.

Bir dakika sonra, kapının diğer tarafından, zayıf bir kadın sesi duydum.

“Benimle oynamaya hazır mısın?”

Eve, mümkün olduğundan daha hızlı sürdüm.

O zamandan beri haftalar oldu. Polisten haber alamadım. Kayıp bir insan hakkında kimseden haber alamadım. Sadece sessizce hayatlarımızdan uzağa gitmişti.

Artık dışarıda hasta insanlar olduğunu biliyorum.

Dışarıda, çocuklara işkence yapmak ve korkutmaktan mutluluk duyan hasta insanlar olduğunu biliyorum. Umarım çocuklarınızı koruyabilirsiniz ve asla böyle bir duruma maruz kalmazlar. Ayrıca, bir gün o bodrum katında gördüğüm şeyin o hasta insanlara tam olarak hak ettiklerini vereceğini umuyorum.

Ama kullandığı tuhaf, ikincil numarayı vermeyeceğim. Yanlış insanları cezalandırmanın bir tür iyilik olmadığını biliyorum. Güvenli değil.

Biliyorum çünkü geçen gün bir mesaj aldım. Telefonumda sildim, fakat hala aklımdaydı.

"Şuan dışardayım. Oynamaya hazır olduğunda bana haber ver”.


Ç.N: Okurken pek ciddiye alamadım (ShowTV'deki "Momo" haberini anımsadı kendileri, yoksa hikâye mükemmel) fakat vermesi gereken hissiyatı veriyor, çok hoşuma gitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder