30.07.2019

Sokağa Çıkma Yasağı

Küçük bir apartman dairesinin birinde iğrenç yatağımda uyandım, telefonum yumuşak bir ses çıkarmıştı.Telefonu elime aldım "10:00'a kadar evde ol..." yazılı bir mesaj almıştım. Gözlerim genişledi ve dondum.  Saat 9:35’i gösteriyordu.

Akşam 9:35 - Kıçımı eve götürmek için yirmi beş dakikam vardı. Ayağa kalktım, Kapıya koştum.  Tabancamı yanımdaki masadan aldım ve kapüşonlumun cebine koydum; İhtiyacım olacağını biliyordum. Apartmanın merdivenlerinden aşağıya koştum ve kendimi daha önce hiç görmediğim bir mahallede buldum.

Akşam 9:40 - Birkaç dakikadır yürüyordum, bazı sokaklar tanıdık gibi görünüyordu, ama nerede olduğumu bulmak için bir yola ihtiyacım olacağını biliyordum.

Bunu düşündüğüm gibi kapalı bir benzin istasyonundan geçtim ve yaşlı bir adamın benzini doldurduktan sonra arabasına bindiğini gördüm. Otopark boştu, araba da pek yeni değildi.

Ancak, arabada GPS vardı. Arabanın yanına geldim ve yutkundum. "Bayım?" Sesimden korkmuş biri olarak anlaşıldığımı farkettim. "Evet?" Camı açtıktan hemen sonra sormuştu. Silahı cebimden çıkardığım için kendimi korkunç hissettim. “Arabadan çık…” Cılız bir sesle talep etmiştim.

Silah namlusuna bakarken dehşetle donakalmıştı.

"LANET OLASI ARABADAN ÇIK DEDİM!” Silahı suratında salladım ve arabanın kapısını açıp, gömleğinden zorla çekerek arabadan çıkardım. Yere düşerken güm diye ses çıakrmıştı.

Akşam 9:43 - Arabaya bindikten ve kontağı çalıştırdıktan sonra GPS'i çalıştırdım. Evden yaklaşık 10 dakika uzaktaydım, adresimi giremeyeceğimi biliyordum ama sokakları okuyarak eve giden yolu buldum.

Panik içinde düşündüm. “Bu sefer beni gerçekten öldürecekler ...” gerçi aklımdaki tek düşünce de buydu.

Akşam 9:53 – Caddelere girmiştim, ellerim direksiyonu kavramıştı fakat titriyordu, kalbim ana yola girerken çarpıyordu. O adamın polisle konuştuğunu biliyordum. Arabayı kaybetmem gerektiğini biliyordum. Böylece aracı evden bir blok ötede bir arka sokağa çektim ve evime doğru koşmaya başladım, gözlerimden yaş geliyordu.

Akşam 9:58 - Sonunda eve ulaştım, kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki patlayacakmış gibi hissettim. Anahtarlarımı kilide taktım ve kapıyı açtım, annemin saati 9: 59'u gösterdiğini gördüğümde nefes almam zorlaşmıştı. Derin bir nefes aldım, yaptım. Annemin notunu görmek için masanın üzerine bakmadan önce kapıyı kapattım.

"İşe gitmek zorunda kaldım, birkaç gündür seni görmedim, umarım her şey yolundadır?"

Akşam 10: 00 - Saatin sesini duyduğumda ayaklarıma kara sular indiğini hissettim, en azından arsenik değildi. Kendimi çok yorgun hissediyordum, bara sokulduğumda birisinin bulduğu bu lanet oyunu oynuyorlardı, ben de dahil olnuştum. Uykulu hissetmeye başladığımda salon kapısının açıldığını duydum.

"Endişelenme ..." arkamdan sersem bir ses duydum. "Son bir tur, söz veriyorum ..."

Sabah 9:00 - Tanrım, bir striptiz kulübünün dışında uyandım, nerede olduğumu biliyordum ... Telefonumda bir mesaj aldım. "Bir ipucu istersen, Queens'desin, eve gitmek için bir haftan var, sonra bileklerin paramparça ve oyun biter. Umarım uzuuuuuuun şekerlemenin tadını çıkarmışsındır ... eve daha dinç dönersin. :)"

Gelecek hafta sabah 9'a kadar, California'ya gitmek için, cüzdansız ve sadece dolu bir tabanca ile gitmeliydim...

15.07.2019

Pazar

Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bu hikayeyi anlatırken yalan söylediğimi ya da abarttığımı düşünebilirsiniz, ama bu doğru. Sanırım en baştan başlayacağım.

Birkaç hafta önce bir rüya gördüm, hakkında fazla düşünmedim ve unutmaya başladım. Rüyaların çoğunu hatırlayamıyorum ama, annemle bir otobüs durağında durduğum bir rüyayı hatırlıyorum, birilerinin koluna dokunduktan sonra kolunu çekiştirdirerek gülüp şakalaşıyorduk. En son bir adamın kolunu çekiştirdik, fakat ilk kez biri tepki vermişti. Bu adamın yüzünü göremedim ama ne dediğini açıkça duydum, annemi yakına çekti ve ona “yaklaşan Pazardan nefret edeceksin” dedi, ne anlama geldiğini bilmiyordum, ama annemin biliyordu. Titredi ve gözyaşlarına boğuldu. Rüya daa burada bitti.

14 Temmuz Pazar günü ılık bir geceydi, yorulmuştum ve kendimi yatağıma attım. Derin bir uykuya daldım ve birbirine bağlanmış bir dizi kabus gördüm. Bu kabuslar aklımı kaybetmeme sebep oluyor, ama her kabusun gerçek olmayan olaylar olduğunu biliyorum. Bu olaylarda insanlar zihinlerini kaybedecekler ve birbirlerine şiddet uygulayacaklardı, bu rüyalarda çılgınca şeyler olacaktı. Bunu biliyordum.

Bu gece son gördüğüm rüyada ben, Nan ile annem kol kola girmişti, bazı konular hakkında konuşuyorlardı ve gülüyorlardı. Bir mağazanın içine girdik ve bir etkinliğin başlangıcını gördük, yerde büyük bir çizme izi vardı, insanlar koşuyordu ve bu çizme işaretini kaldırmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi alışverişe devam ettik. Nan bunu farketmedi ve yürümeye devam etti, kolunu tuttum ve “Nan, tüm bu insanlara bak, ne yapıyorlar?” dedim. Anlamadığım bir şey gördü, anlayamadığım bir şey biliyordu. Kolumu tuttu ve dehşete düştüğünü anlayabildiğim bir bakışla bana 'Dylan, gitmemiz gerekiyor, bu dükkanı bırakalım' dedi kafam karışmıştı ama dediğini yaptık, dükkandan fırladık. Nan giderek korkmaya başlıyordu. Aceleci bir şekilde telefonu için çantasını karıştırıyordu. Telefonu buldu ve aniden çantasını yere attı, onu bırakmamı söyledi. Bu noktada olaylar başladı, etrafımızda bir kaos doğuyordu, insanlar savaşa girip her yeri yıkıyorlardı. Kapıların dışına çıktık. Ağlıyordu, annemle konuştu ve 30 saniye sonra otoparka doğru hızlandı. Bizi gözyaşları içerisinde çağırıyordu.

Burası, olayın tuhaflaştığı yer.

Hızlı bir şekilde arabaya gidiyoruz, sonra Nan anneme 'aman tanrım burada, işte burada' demişti. Annem çığlık atmaya ve ağlamaya başlamıştı ve Nan bana "Dylan, arkana bakma, ne yaparsan yap, arkana bakma" demişti. Ama arkama bakma hatasını yaptım. Orada, bize biri yürüyordu. O, büyükbabamdı. İki yıl önce ölmüş olan büyükbabam. Dükkandan yüzünde boş, cansız bir ifade ile çıktı ve bize baktı. Nan ve annem ağlıyordu, annem beni o kişiye bakıyor ve her gördüğünde daha fazla korkuyordu. Bana döndü, gözlerimin içine baktı ve, ‘Dylan, otobüs durağındaki şeyi hatırlıyor musun? Adamın ne dediğini hatırlıyor musun? Unutma, gelecek bir pazardan nefret edeceğimizi söylemişti. Dylan, bugün Pazar ve o adam büyükbabandı.” 

Midem bulanıyordu, oraya tekrar baktım. Yaklaşıyordu. Annem ve Nan ona bağırmaya başladılar, "Ona zarar verme, ona dokunma lütfen, lütfen ona zarar verme!" Sakin bir şekilde arabanın karşı tarafında durdu, bana baktı ve "Gelecek pazardan nefret edeceğini söylemiştim" Sonra hiç görmediğim bir bakışla, ruhumun içine giren bir sesle bana bağırdı.

“ŞEYTANI İÇİNE HAPSETTİM”

10.07.2019

Mağdur

"Anlatacağım şeylerin duyulması gerek. Herkes duymalı, herkes, herkes, herkes...

Ben suçlu değilim, hiçbir zaman olmadım.

Yakında öleceğim, ya da öldürüleceğim. Ama o zaman gelmeden önce yaşanan herşeyi anlatmalıyım. Lütfen bana güvenin.

Lütfen, bana güvenin.

Tarih 1*.*.20**.

Saat sabah 7 gibi ********'dan ******'e bayram ziyareti için yola çıkmıştık. Orada babaannemler yaşıyordu. Büyükbabam * yıl önce vefat etmişti Babaannem o zamandan beri daha duygusuz, sinirli ve tahammülsüzdür. Aslında hiç öyle biri değildi. Tonton, sevimli, hoşgörülü bir kadındı. Yaşıtlarında görülen bazı kısıtlamalar kendisinde görünmezdi. Ama büyükbabamın vefatı, onu derinden etkilemişti.

Öğlen aralıksız yoldaydık ve sonraki vakitleri ihtiyaç da duymadık. Ama tuhaf bir şey yaşadık.

Akşam olmuştu, hava kararıyordu. Babam arabayı engebeli bir yola sokmuştu. Araba bayağı sarsılıyordu ve o esnada müzik dinleyen beni çok rahatsız ediyordu. Annem, babama niçin buraya girdiğini sormuştu, babam ise buranın kestirme olduğunu, en fazla yarım saat sonra köyde olacağımızı söylemişti. Ah babam, niye bilmiş bilmiş davranırdı ki ?

O esnada yol aniden düzleşti ve bir ağacın yanından geçtik. Fakat gördüklerim beni aşırı şekilde tedirgin etmişti. Simsiyah çarşaflara bezenmiş bir grup insan, bir zeytin ağacının etrafında çember şeklinde dizilmişti. Henüz karanlık değildi, ama babamın açtığı farlar onların üzerine çarpınca direkt yüzlerini bize çevirdiler. Kaskatı kesilmiş bir şekilde sadece bize bakıyorlardı. Babam ve annem onların mevsimlik işçi olduklarını söylemişti, ama nedense buna inanmadım. Mevsimlik işçi yaz günü kapkara çarşafla mı çalışır ?

Bu sefer babamın bilmişliği işe yaramıştı, dediği gibi yarım saatte köye varmıştık. O yorgunlukla eve girdik. Babaannem her zamanki gibi yüzü asık, camdan dışarıyı izliyordu. Amcam ise pos bıyıklarını sonuna kadar geren bir gülümsemeyle bizi karşılamıştı. Bekârdı, evde kalmıştı ve babamdan bir hayli büyüktü. Fakat içindeki çocuğu öldürmemiş, o neşeli tavırlarıyla odadaki soğukluğu bir nebze olsun azaltmıştı.

Gece olmuştu. Ben, eski bir yatakta, annem ve babam misafir odasında, amcam ise salonda yer yatağında uyuyordu. Bir saat sonra içeriye babaannem girdi. Nefesimi tuttum, uyuyormuş gibi bir izlenim vermeye çalıştım ve sadece odadaki sesleri dinlemeye koyuldum. Babaannem kulağıma kesinlikle Türkçe olmayan birkaç kelime fısıldadı, soğuk elini yüzüme sürdü ve odadan ayrıldı. Lanet olsun, o an çok korkmuştum.

Sabah olduğunda küçük kabuslar görerek uyandım. O kadın bana ne yapmıştı? Ahaliyle selamlaştık ve yer sofrasına oturduk. Köy kahvaltısından nefret ederdim. O yumurtayı, taş gibi ekmeği, o bitkili çorbayı, o lastiği aratmayan peyniri nasıl yiyebiliyorlardı ?

Anneme sızlandım. Beni başından savarcasına mutfaktaki buzdolabına bakmamı söyledi. Buzdolabını açtım ve açtığım gibi öğürmeye başladım. Dolapta adlandıramadığım bir hayvanın tüm uzuvları duruyordu. Tamam ciğerini, böbreğini kabul edilebilir; ama kafasını, penisini, ayağını niye koymuştu? Anlaşılan kadın bunamaya başlamıştı.

Salona geldim ve anneme gördüklerimi anlattım. Yarısına gelmemişken babaannemin gözlerini bana kilitlediğini gördüm. Dev gibi açılmışlardı ve herhangi bir yere sapmıyordu. Hemen kalktı ve mutfağa hızlıca yürüdü. Annem ve babam bana kızarken, amcam ise beni bunların normal olduğunu söyleyerek uyardı. Amcamı seviyordum, ne olursa olsun nazikçe herşeyi izah edebiliyordu.

2 saat sonra evde sıkılmıştım. Annem ve babam şehirdeki pazara, amcam ise araba parçası aramak için komşu köylere gitmişti. Babaannem ise evde değildi. Ben de köy kahvesine, oradan da köy meydanına gitmek için yola koyuldum. Bizim köy kahvesindeki dayılar, siyasetçilere taş çıkaracak bir siyaset becerisine sahipti. Kavga bile çıkmıştı. Ama hepsi özünde samimi insanlardı, ve beni seviyorlardı.

Fakat o gün, kahvede kimse yoktu. Cidden, 1 kişi bile. En son geçen yıl dolu yağarken kimse yoktu.
Ertesi gün ise tıklım tıklımdı. Biraz ürpermiştim. Ama kendi kendime, orada pire vardır, herkes meydandadır diye söylendim.

Meydanda da durum farksızdı. Hiçkimse yoktu. Meydandaki çeşme kurumuş, çimenler kararmış ve tüm evlerin perdeleri karartılmıştı. Bu lanet yerde ne olmuştu, niye kimse yoktu ?

Bu bir kabus olmalı diyerek kendimi çimdikledim, fakat gerçekti. Canım sıkıla sıkıla çeşmenin kurumuş taşına oturdum ve telefonumu çıkardım. Bari sosyal medyada gezineyim diye düşündüm, fakat internet yoktu. Sinyal de çekmiyordu.

Eve geri döndüğümde amcamın eve gelmiş olduğunu gördüm. Amcama köyde niye kimsenin olmadığını sordum. İlk başta yüzünde kan çekilir gibi oldu, fakat sonra gülümseyerek ahalinin camiye gitmiş olabileceğini söyledi. Köyümüzdeki cami su sızdırıyordu ve yüksek ihtimal tadilat yapılıyordu.

İçime bir nebze su serpilmiş olsa da, yine endişeliydim. Amcamla derin sohbetlere dalmıştık. Akşam olmuştu ve annemler ve babamlar yine yoktu. Amcam onların yolda kalmış olabileceğini, sabah da gelmezlerse jandarmayı aramak için dağa çıkacağını söylemişti. İçim daha da endişeyle doldu, susamıştım. Su almak için bahçedeki kuyuydan su çekmiştim. Buranın suyu E*****'ye veya S****'ya bin basardı.

Ama çektiğim su çok kirliydi. Leş gibi kokuyordu. Ve kovayı toprağa döktüğümde kovadan birsürü fare cesedi düştüğünü gördüm. Burada tuhaf şeyler oluyordu. Bundan emindim.

Gece uyku tutmuyordu. 1 saattir yatağımda bir o yana bir bu yana döndüm fakat hiçbir şekilde uyuyamadım. Birden dışarıda garip sesler duymaya başladım. Ayakkabılarımı, montumu giydim ve meydana doğru gizlice yürümeye başladım. Bu manzarayı ölene kadar unutmayacağım.

Meydandaki çeşme yanıyordu. İnsanlar, köy ahalisi etrafında kafalarını bir sağa bir sola çeviriyordu. Birden babaannem belirdi. Tamamen çıplaktı. Elinde bir kelle vardı. Uzaktan görsem de ne olduğunu kavradım. Domuz kellesiydi o. Öbür elindeki bıçakla kelleyi ikiye ayırdı ve bir nara fırlatarak ateşe fırlattı. Ateş gittikçe harlandı, canlandı ve yükseldi. O an ağzımdan bir öğürme çıktı. Herkes, o zeytin ağacındaki kişiler gibi direkt kafalarını bana döndüler.

O an herşeyi unuttum ve eve kaçtım. Ranzamın altına saklandım ve bekledim. İçeriye babaannem girdi. Ayakları hızlıca odayı dolandı ve dışarıya çıktı. Bir detay beni dehşete düşürmüştü. Ayakları tersti.

Bir dakika. On dakika. Otuz dakika. Bir saat. Bir buçuk saat. Ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Biraz daha geriye gittim ve aniden omuzumda soğuk bir el hissettim. Aniden irkildim ve o yöne baktım.

Lanet olsun. Lanet olsun. O annemdi. İkiye bölünmüş cesedinden kan akmayı durdurmuştu. Altında da babam vardı. Onun da vücudunun yarısı yoktu. Hiçbirşey hissetmiyordum. Ailemden iki kişi yok oldu. Artık yoklardı. Bomboş hissediyordum kendimi. Artık yapmam gereken tek şey dağa çıkıp jandarmayı aramaktı. 


Şerefsizler.

Dağın eteğinde amcamın cesedi ile karşılaştım. Artık amcam da yoktu. Göğsü parçalanmıştı, içinde tek bir organ yoktu. Elinden telefonu aldım ve gittikçe yükseğe çıktım. Jandarmayı aradım ve herşeyi anlattım. Sabaha karşı vardılar, üzerimdeki kanı gördüler, evi araştırdılar ve bana kelepçeyi taktılar. Hayır, hayır, bunları ben yapmadım.

Adliyede 30 yıl cezaya çarptırıldım. 2 hafta sonra da amcamın cesedinin üzerinde parmak izim bulundu ve cezam 50 yıla çıktı.

Gençliğim kararmıştı. Herşey mahvolmuştu. Neden, neden böyle olmuştu, ne yapmıştım da böyle bir cezaya mahkûm kalmıştım.

2. Davadan 1 hafta sonra hemşeri olduğum biri geldi. Aynı köydendi, bunu öğrendikten sonra her gece bir elimde bıçakla nöbet tutuyorum. Bu kişide yine beni dehşete düşüren bir detay vardı. Ayakları tersti. Ve belli olmasın diye, tıpkı babaannem gibi siyah kalın çorap giyiyordu.

Eğer ölürsem, onu bulun ve cezasını verin.

Hiçbir şey yapmadım. Ben masumum.

Lütfen bana güvenin."

Bunu yazan B**** N******** adlı kişi, bunu yazdıktan 70 gün sonra tabir ettiği kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Suçlu o gün tek hücreye kapatıldı. 1 gün sonra da hücresinde bulunamadı. Kaçışı hala araştırılıyor. Fakat bu olaydan 1 hafta sonra ise B**** N********'nun suçsuz olduğu derin araştırmalar sonucunda anlaşıldı. Ailesinden kimse kalmadığı için ise herhangi bir tazminat verilemedi. İsmi geçen köy ise haritadan silindi, herhangi bir yapı kalmadı. İsmi geçen zeytin ağacı ise bulunamıyor.