10.07.2019

Mağdur

"Anlatacağım şeylerin duyulması gerek. Herkes duymalı, herkes, herkes, herkes...

Ben suçlu değilim, hiçbir zaman olmadım.

Yakında öleceğim, ya da öldürüleceğim. Ama o zaman gelmeden önce yaşanan herşeyi anlatmalıyım. Lütfen bana güvenin.

Lütfen, bana güvenin.

Tarih 1*.*.20**.

Saat sabah 7 gibi ********'dan ******'e bayram ziyareti için yola çıkmıştık. Orada babaannemler yaşıyordu. Büyükbabam * yıl önce vefat etmişti Babaannem o zamandan beri daha duygusuz, sinirli ve tahammülsüzdür. Aslında hiç öyle biri değildi. Tonton, sevimli, hoşgörülü bir kadındı. Yaşıtlarında görülen bazı kısıtlamalar kendisinde görünmezdi. Ama büyükbabamın vefatı, onu derinden etkilemişti.

Öğlen aralıksız yoldaydık ve sonraki vakitleri ihtiyaç da duymadık. Ama tuhaf bir şey yaşadık.

Akşam olmuştu, hava kararıyordu. Babam arabayı engebeli bir yola sokmuştu. Araba bayağı sarsılıyordu ve o esnada müzik dinleyen beni çok rahatsız ediyordu. Annem, babama niçin buraya girdiğini sormuştu, babam ise buranın kestirme olduğunu, en fazla yarım saat sonra köyde olacağımızı söylemişti. Ah babam, niye bilmiş bilmiş davranırdı ki ?

O esnada yol aniden düzleşti ve bir ağacın yanından geçtik. Fakat gördüklerim beni aşırı şekilde tedirgin etmişti. Simsiyah çarşaflara bezenmiş bir grup insan, bir zeytin ağacının etrafında çember şeklinde dizilmişti. Henüz karanlık değildi, ama babamın açtığı farlar onların üzerine çarpınca direkt yüzlerini bize çevirdiler. Kaskatı kesilmiş bir şekilde sadece bize bakıyorlardı. Babam ve annem onların mevsimlik işçi olduklarını söylemişti, ama nedense buna inanmadım. Mevsimlik işçi yaz günü kapkara çarşafla mı çalışır ?

Bu sefer babamın bilmişliği işe yaramıştı, dediği gibi yarım saatte köye varmıştık. O yorgunlukla eve girdik. Babaannem her zamanki gibi yüzü asık, camdan dışarıyı izliyordu. Amcam ise pos bıyıklarını sonuna kadar geren bir gülümsemeyle bizi karşılamıştı. Bekârdı, evde kalmıştı ve babamdan bir hayli büyüktü. Fakat içindeki çocuğu öldürmemiş, o neşeli tavırlarıyla odadaki soğukluğu bir nebze olsun azaltmıştı.

Gece olmuştu. Ben, eski bir yatakta, annem ve babam misafir odasında, amcam ise salonda yer yatağında uyuyordu. Bir saat sonra içeriye babaannem girdi. Nefesimi tuttum, uyuyormuş gibi bir izlenim vermeye çalıştım ve sadece odadaki sesleri dinlemeye koyuldum. Babaannem kulağıma kesinlikle Türkçe olmayan birkaç kelime fısıldadı, soğuk elini yüzüme sürdü ve odadan ayrıldı. Lanet olsun, o an çok korkmuştum.

Sabah olduğunda küçük kabuslar görerek uyandım. O kadın bana ne yapmıştı? Ahaliyle selamlaştık ve yer sofrasına oturduk. Köy kahvaltısından nefret ederdim. O yumurtayı, taş gibi ekmeği, o bitkili çorbayı, o lastiği aratmayan peyniri nasıl yiyebiliyorlardı ?

Anneme sızlandım. Beni başından savarcasına mutfaktaki buzdolabına bakmamı söyledi. Buzdolabını açtım ve açtığım gibi öğürmeye başladım. Dolapta adlandıramadığım bir hayvanın tüm uzuvları duruyordu. Tamam ciğerini, böbreğini kabul edilebilir; ama kafasını, penisini, ayağını niye koymuştu? Anlaşılan kadın bunamaya başlamıştı.

Salona geldim ve anneme gördüklerimi anlattım. Yarısına gelmemişken babaannemin gözlerini bana kilitlediğini gördüm. Dev gibi açılmışlardı ve herhangi bir yere sapmıyordu. Hemen kalktı ve mutfağa hızlıca yürüdü. Annem ve babam bana kızarken, amcam ise beni bunların normal olduğunu söyleyerek uyardı. Amcamı seviyordum, ne olursa olsun nazikçe herşeyi izah edebiliyordu.

2 saat sonra evde sıkılmıştım. Annem ve babam şehirdeki pazara, amcam ise araba parçası aramak için komşu köylere gitmişti. Babaannem ise evde değildi. Ben de köy kahvesine, oradan da köy meydanına gitmek için yola koyuldum. Bizim köy kahvesindeki dayılar, siyasetçilere taş çıkaracak bir siyaset becerisine sahipti. Kavga bile çıkmıştı. Ama hepsi özünde samimi insanlardı, ve beni seviyorlardı.

Fakat o gün, kahvede kimse yoktu. Cidden, 1 kişi bile. En son geçen yıl dolu yağarken kimse yoktu.
Ertesi gün ise tıklım tıklımdı. Biraz ürpermiştim. Ama kendi kendime, orada pire vardır, herkes meydandadır diye söylendim.

Meydanda da durum farksızdı. Hiçkimse yoktu. Meydandaki çeşme kurumuş, çimenler kararmış ve tüm evlerin perdeleri karartılmıştı. Bu lanet yerde ne olmuştu, niye kimse yoktu ?

Bu bir kabus olmalı diyerek kendimi çimdikledim, fakat gerçekti. Canım sıkıla sıkıla çeşmenin kurumuş taşına oturdum ve telefonumu çıkardım. Bari sosyal medyada gezineyim diye düşündüm, fakat internet yoktu. Sinyal de çekmiyordu.

Eve geri döndüğümde amcamın eve gelmiş olduğunu gördüm. Amcama köyde niye kimsenin olmadığını sordum. İlk başta yüzünde kan çekilir gibi oldu, fakat sonra gülümseyerek ahalinin camiye gitmiş olabileceğini söyledi. Köyümüzdeki cami su sızdırıyordu ve yüksek ihtimal tadilat yapılıyordu.

İçime bir nebze su serpilmiş olsa da, yine endişeliydim. Amcamla derin sohbetlere dalmıştık. Akşam olmuştu ve annemler ve babamlar yine yoktu. Amcam onların yolda kalmış olabileceğini, sabah da gelmezlerse jandarmayı aramak için dağa çıkacağını söylemişti. İçim daha da endişeyle doldu, susamıştım. Su almak için bahçedeki kuyuydan su çekmiştim. Buranın suyu E*****'ye veya S****'ya bin basardı.

Ama çektiğim su çok kirliydi. Leş gibi kokuyordu. Ve kovayı toprağa döktüğümde kovadan birsürü fare cesedi düştüğünü gördüm. Burada tuhaf şeyler oluyordu. Bundan emindim.

Gece uyku tutmuyordu. 1 saattir yatağımda bir o yana bir bu yana döndüm fakat hiçbir şekilde uyuyamadım. Birden dışarıda garip sesler duymaya başladım. Ayakkabılarımı, montumu giydim ve meydana doğru gizlice yürümeye başladım. Bu manzarayı ölene kadar unutmayacağım.

Meydandaki çeşme yanıyordu. İnsanlar, köy ahalisi etrafında kafalarını bir sağa bir sola çeviriyordu. Birden babaannem belirdi. Tamamen çıplaktı. Elinde bir kelle vardı. Uzaktan görsem de ne olduğunu kavradım. Domuz kellesiydi o. Öbür elindeki bıçakla kelleyi ikiye ayırdı ve bir nara fırlatarak ateşe fırlattı. Ateş gittikçe harlandı, canlandı ve yükseldi. O an ağzımdan bir öğürme çıktı. Herkes, o zeytin ağacındaki kişiler gibi direkt kafalarını bana döndüler.

O an herşeyi unuttum ve eve kaçtım. Ranzamın altına saklandım ve bekledim. İçeriye babaannem girdi. Ayakları hızlıca odayı dolandı ve dışarıya çıktı. Bir detay beni dehşete düşürmüştü. Ayakları tersti.

Bir dakika. On dakika. Otuz dakika. Bir saat. Bir buçuk saat. Ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Biraz daha geriye gittim ve aniden omuzumda soğuk bir el hissettim. Aniden irkildim ve o yöne baktım.

Lanet olsun. Lanet olsun. O annemdi. İkiye bölünmüş cesedinden kan akmayı durdurmuştu. Altında da babam vardı. Onun da vücudunun yarısı yoktu. Hiçbirşey hissetmiyordum. Ailemden iki kişi yok oldu. Artık yoklardı. Bomboş hissediyordum kendimi. Artık yapmam gereken tek şey dağa çıkıp jandarmayı aramaktı. 


Şerefsizler.

Dağın eteğinde amcamın cesedi ile karşılaştım. Artık amcam da yoktu. Göğsü parçalanmıştı, içinde tek bir organ yoktu. Elinden telefonu aldım ve gittikçe yükseğe çıktım. Jandarmayı aradım ve herşeyi anlattım. Sabaha karşı vardılar, üzerimdeki kanı gördüler, evi araştırdılar ve bana kelepçeyi taktılar. Hayır, hayır, bunları ben yapmadım.

Adliyede 30 yıl cezaya çarptırıldım. 2 hafta sonra da amcamın cesedinin üzerinde parmak izim bulundu ve cezam 50 yıla çıktı.

Gençliğim kararmıştı. Herşey mahvolmuştu. Neden, neden böyle olmuştu, ne yapmıştım da böyle bir cezaya mahkûm kalmıştım.

2. Davadan 1 hafta sonra hemşeri olduğum biri geldi. Aynı köydendi, bunu öğrendikten sonra her gece bir elimde bıçakla nöbet tutuyorum. Bu kişide yine beni dehşete düşüren bir detay vardı. Ayakları tersti. Ve belli olmasın diye, tıpkı babaannem gibi siyah kalın çorap giyiyordu.

Eğer ölürsem, onu bulun ve cezasını verin.

Hiçbir şey yapmadım. Ben masumum.

Lütfen bana güvenin."

Bunu yazan B**** N******** adlı kişi, bunu yazdıktan 70 gün sonra tabir ettiği kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Suçlu o gün tek hücreye kapatıldı. 1 gün sonra da hücresinde bulunamadı. Kaçışı hala araştırılıyor. Fakat bu olaydan 1 hafta sonra ise B**** N********'nun suçsuz olduğu derin araştırmalar sonucunda anlaşıldı. Ailesinden kimse kalmadığı için ise herhangi bir tazminat verilemedi. İsmi geçen köy ise haritadan silindi, herhangi bir yapı kalmadı. İsmi geçen zeytin ağacı ise bulunamıyor.

2 yorum: